Tatiller ve mutluluk

Hasan

New member
Tatil! Bu kelimenin sadece anılması bile sonsuz duyguları uyandırır. Bir yıllık yükümlülüklerden sonra vaat edilen vaha, zihnimizin ve bedenimizin yalvardığı dinlenme zamanıdır. Peki tatilde gerçekten mutluluğa mı ulaşıyoruz yoksa kendimizi boş zaman kisvesine bürünmüş “yapma” döngüsünün başka bir versiyonuna mı maruz bırakıyoruz?


Akış durumu üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Mihaly Csikszentmihalyi bize değerli ipuçları sunuyor. Mutluluğun sadece iş yokluğunda değil, bizi tamamen içine çeken aktiviteler bulmakta yattığını savunuyor. yaratıcılığımız ve amaç duygumuzla bağlantı kurmamızı sağlar. Çelişkili bir şekilde, pek çok kişi bu durumu işyerinde buluyor, tatildeyken, aşırı yüklü seyahat programlarına hapsolmuş ya da hiçbir şey yapmamanın tembelliği içinde, bu durumu kaybediyorlar.


Filozof Josef Pieper'in anladığı gibi gerçek boş zaman, sadece işten dinlenmek değil, ama düşünceye doğru bir açılımbizi aşkın olana ve kendi insanlığımıza bağlayan şeye doğru.


Ancak günümüz kültürümüzde tatil, tüketim dünyasının bir uzantısı haline gelmiştir. Destinasyonları “instagramlanabilirliklerine” göre seçiyoruz, sanki bir ödülmüş gibi deneyimler biriktiriyoruz, ama gerçekten düşünmek, olmak için duruyor muyuz? Sorun belki de tatillerin kendisinde değil, onlara nasıl yaklaştığımızdadır.


Üretkenliğin yüceltildiği bir dünyada boş zaman bile “program” perspektifine tabidir. Sanki değerimiz yalnızca ürettiklerimize bağlıymış gibi, “hiçbir şey yapmazsak” kendimizi suçlu hissederiz, hatta konu keyif olduğunda bile. Ve böylece tatilden en az ilk günkü kadar, hatta daha da bitkin dönüyoruz.


Tatillerimizi yeniden düşünmenin bir yolu onlara bir amaç ver kaçışın ötesinde. Kendimizi şaşırtalım, doğayla bağlantı kuralım ya da sadece günlük yaşamın neşesini yeniden keşfedelim. Tatiller, günlük koşuşturma içinde unuttuğumuz şeyleri geliştirme zamanı olabilir: tefekkür, yaratıcılık ve her şeyden önce şükran.


Bu, tatillerimizi manastır sessizliği içinde veya dünyadan izole bir şekilde geçirmemiz gerektiği anlamına gelmez; ancak eylem ile tefekkür arasındaki dengeyi öğrenmemiz gerektiği anlamına gelir. Günbatımındaki derinliği, telaşsız bir sohbetin keyfini ya da bize meydan okuyan bir kitabın zenginliğini yeniden keşfedin. Sosyal ağlar için her anı yakalama aciliyeti olmadan, kendimizin orada olmasına izin verin.


Belki de tatilin en derin amacı, mutluluğun bir varış noktası değil, bir yolculuk şekli olduğunu bize hatırlatmaktır. Bu, işten ya da rutinlerimizden kaçmakla ilgili değil, her gün akmak, yaratmak, var olmak için alan bulmayı öğrenmekle ilgilidir. Ve eğer bunu başarabilirsek tatilimiz sadece bir dinlenme dönemi değil aynı zamanda bir yaşam okulu haline gelebilir.


Bir dahaki sefere tatilinizi planladığınızda, belki şunu düşünmekte fayda var: Aradığımı dışarıda da bulabilir miyim? Gerçek mutluluk bir yerde değil, zamanı nasıl yaşadığımızda, her anı büyümek, bağlantı kurmak, kendimizi başkalarına açmak için nasıl bir fırsata dönüştürdüğümüzde bulunur.


Ve böylece, belki de tatillerimiz bir parantez olmaktan çıkıp hayatın her gün nasıl olabileceğinin bir hatırlatıcısı haline gelecektir: önemli olanın, güzel olanın, insani olanın olduğu bir alan. Kendimizi ve çevremizdeki dünyayı yeniden keşfetmeye davet.